İletişim Bilgileri     Arama

Çin Hindistan Çekişmesi ve Muhtemel Sonuçları

Çin Hindistan Çekişmesi ve Muhtemel Sonuçları

Çin Hindistan Çekişmesi ve Muhtemel Sonuçları

Ahmet Yücedağ

Mevcut dünya düzenine adapte olmakta sıkıntı yaşayan uzak Asya ülkeleri uzun yıllar süren savaş ve yıkımlarla yüzleşmek zorunda kalmıştır. Sömürünün en baskın olduğu topraklardan biri olan Çin ve Hindistan bölgesi ne kadar bağımsızlık kazanmış olsalar da bölgeyi sömüren İngiltere'nin usta ayrıştırma ve çatışma politikasıyla çizilmiş sınırlar söz konusudur. Bu durum yüzyılları bulacak çatışmalara ve kaosa kaynak oluşturmaktadır.

1800'li yıllarda kendi Çin Seddi sınırlarına kapanan Çin İmparatorluğu'nu Batılı devletler ticaret bahanesiyle yıkıp sömürgeleştirmişlerdir. 21. yüzyılda yükseliş potansiyeli yakalayan Çin ticaret bahanesiyle dünyayı istilaya hazırlanmaktadır. Kendi etrafında çevrilen Çin Seddi ve zihin dünyasında çevrilen sınırları usta hamlelerle yıkarak Güney Amerika'dan Afrika'ya, Avrupa'dan Avustralya'ya kadar ticaretini aktif bir şekilde geliştirmiştir. “Bir Kuşak Bir Yol” (One Belt One Road- OBOR) projesiyle ticarete hazırlıktan bitişine kadar tüm detayları programlayarak ve kendine hazır hale getirerek, satılan her şeyi satın alarak Yeni İpek Yolu'nun rotasını kendi kontrolünde tutmaktadır. Bölge ülkelerin hemen hemen hepsi Yeni İpek Yoluna dâhil olurken Hindistan büyük potansiyeli ile projeye dahil olmamıştır.

Bölgede nükleer savaş başlıkların bol olduğu düşünüldüğünde ve sıcak savaş ihtimali söz konusu olduğunda kimyasal silah bir tehdit olarak dile getirilebilmektedir. 2018 verilerine göre Pakistan 130-140, Hindistan 120-130, Çin 270, Rusya 6800 ve Kuzey Kore 10-20 nükleer savaş başlıklarına sahipler. Şimdilik kimyasal silahlar, savaş ihtimaline karşı caydırıcı bir tehdit olarak kullanılmaktadır fakat insanlığı toplu bir şekilde yok edecek bir silah olması göz ardı edilmemektedir.

İki ülke arasında özellikle dağlık bölgelerin sınır olması, dünyanın çatısı olarak ifade edilen Tibet, sıcak savaş alanını ve ihtimalini zayıflatmaktadır. Tarihte 1590 yılında Japonya, Çin'i istila etmek için Kore'ye saldırı yapmış ve Çin'in askeri desteği ile saldırı geri püskürtülmüştü. Sene 1950'yi gösterince Batılı güçler aynı yolla ilkin Kore sonrada Çin'i kuşatmak için büyük bir saldırı gerçekleştirdiler yine Çin'in milyonlarca askerle desteklemesiyle sınırlı bir ilerleme gerçekleşti. Çin'e ulaşmak için bu defa farklı bir yol izlemektedirler. İçeriden ayrılıkçı bölgeleri gündem yapıp ve protestolarla canlı tutarak Çin parçalanmak istenmektedir. İngiltere'den Çin'e devredildiğinden bu yana sistem uyuşmazlığı yaşayan Hong Kong protestoların eksik olmadığı bir özerk bölgedir. İşgalinden bu yana baskı ve zulme devam edilen Doğu Türkistan; kısıtlamalarla, baskılarla ve dahi aileleri parçalayarak kamplara hapsedilen tüm halk sindirilmeye çalışılmaktadır. Diğer bir bölge ise Tibet, Budizm'in yaygın olduğu göçebe hayatın hakim olduğu bir bölge olması, Çin'in asimile politikasına direnç göstermesi ve zaman zaman protestolara neden olmaktadır. Tibet'te eylemlerin artması için ABD, Hindistan üzerinden Tibet'i, Çin'e karşı desteklemek istemektedir. Bu bölgede bir protesto hareketi gerçekleşirse devamında Doğu Türkistan'a ulaşmak kolay olacaktır. ABD'nin son zamanlarda Doğu Türkistan'ı sürekli gündem yapması ama Çin'in önlemini Tibet üzerinden alması Batılı güçlerin niyetlerini okuduklarını göstermektedir. Yine Dalay Lama'nın Hindistan'a sığınmış olması Tibet'i ayağa kaldırmak için kıvılcım olarak kullanılabilir.

ABD, Güney Çin Denizi'nde savaş gemileriyle kontrol sağlamak istemektedir. Çin ise kendi anakarasının olması ve limanları aktif bir şekilde kullanabilmek için hem su üstünde hem de su altında caydırıcı olabilecek bir donanma kurmaktadır. Bu durum bölge ülkeler için ve büyük savaş gemileri için bir tehdit oluşturmaktadır. Hareket ve taarruz kabiliyeti olması bu tip esnek donanma kuvvetlerini gerekli ve tehlikeli kılmaktadır. Bu durumda Çin, hak iddia ettiği tüm kıta sahanlığında hem kontrolü sağlayacak hem de ABD savaş gemilerini baskı altında tutabilecektir. ABD ise Güney Çin Denizi'ne savaş gemilerini konuşlandırmış ve çevre ülkelerde birçok askeri üs kurmuştur.

Çin, Hindistan ile olan sorununa uzun yıllar sonra ilk defa agresif bir dış politika uygulamaktadır. Hindistan ve Çin arasındaki sorunların devam etmesi durumunda her iki ülkede artan milliyetçi akımın öncülüğünde karşılıklı mallara boykotların uygulanması muhtemeldir. Bu durumda Hindistan'a 60 milyar dolar üzerinde ihracat gerçekleştiren Çin'in, ticaret savaşlarıyla bunalan ekonomisi biraz daha zorluk çekecektir. Hindistan ihracatı ise 30 milyar dolar ile Çin ihracatının yarısını bulmaktadır. Ülkenin genel olarak düşük gelirli olması göz önünde bulundurulursa bu durum onu oldukça etkileyecektir.

Hindistan'ın savunma teknolojisi Rusya ağırlıklıdır. Hindistan, bölgede Çin'e karşı Rusya'yı hep denge olarak kullanmak istemektedir. Fakat Rusya'nın bölgede dengeleme kabiliyeti azalmış ve ağırlık Güney Çin Denizi'yle ABD'ye geçmektedir. Hindistan, ABD, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve ABD etkisi altında kalacak bölge ülkeleriyle Güney Çin Denizi'nde Çin'i çevrelemek için bir hat kurulmak istenmektedir.

Denizde kendisinin çevrelenmek istendiğini gören Çin, karada aktif davranarak özellikle Pakistan üzerinden kendisine alan açmaya çalışmaktadır. Bununla birlikte “Bir Kuşak Bir Yol” projesiyle Kazakistan ve Kırgızistan'da büyük yatırımlarla kendisine alan açmaktadır. Son zamanlarda Çin, Afganistan'da Taliban ile sıcak ilişkiler kurmaktadır. Çin'in hedefi Hint Okyanusu'ndan Orta Asya'ya kadar bir “dost blok” oluşturmaktır.

Çin, Tibet'te aldığı önlemlerin yanı sıra Kuzey Kore üzerinden Güney Kore'ye karşı yeni bir cephe oluşturmak istemektedir. Olayların artarda gelmesi tesadüften oldukça uzaktır. Kuzey Kore'nin nükleer silahlarla tehdit etmesi Çin'in dolaylı bir şantajı olduğu aşikârdır. Yine Hindistan ile Nepal arasında yaşanan sürtüşme ve ufak çaplı çatışmaların yaşanması da dikkat çekicidir.

Koronavirüs salgınıyla, ekonomik bunalım ve protestolarla zor günler geçiren ABD, kendi iç sorunlarından dolayı bölgede oluşacak boşluğu Çin'e kaptırması büyük ihtimaline karşı ve önüne geçmek için bölgede güç gösterisi yapmaktadır. Özellikle Tayvan üzerinden uçuşlar ile Çin'i baskı altında tutmak istemektedir.

Hindistan çıkardığı yasa ile komşu ülkelerin Hindistan'da şirketlere yatırım yapması hükümetin iznine bağlandı. Çin, şirketler üzerinden ülkelere girmenin yollarını aramakta ve ülke olarak kısıtlama yaşanması durumunda şirketler üzerinden kendisine “açık kapı” bulundurmak istemektedir. Bir benzer durum Rusya ile yaşanmıştır. Şirket ortaklıklarıyla birlikte kaçak Çinli göçmen sayısı son yıllarda Rusya'da milyonlar dolayında olduğu ifade ediliyor. Hindistan ise özellikle Çin'e karşı yasa çıkartarak dahil olmadığı Yeni İpek Yolu Projesine dolaylı olarak dahil edilmenin önünü kesmek istemektedir.

Çin, dünya genelinde oluşan Covid-19 ve ekonomik bunalımı kendi lehine çevirerek ABD'nin tek kutuplu hegemonyasını sonlandırarak çok kutuplu bir yapıda kendisine yer açmak istemektedir. İç politikada muhalif guruplara olan baskı ve şiddeti, dış politikadaki yumuşak politikasının önüne geçebilmekte ve samimiyetten uzak olduğunu göstermektedir. Çoklu veya tekli Batının istediği hegemonik yapı İslam ülkeleri için yeni bir travmadan başka sonuç çıkarmayacaktır.

İki ülkenin çekişmesi veya Asya'nın karışması durumunda Türkiye'nin taraf olması ihtimal dışı olduğu gibi iki ülkede de hassas olabileceği toplumlar vardır. Hindistan'da Keşmir, Çin'de ise Doğu Türkistan bölgesidir. Türki Cumhuriyetlerin Çin ile hareket etmesi durumunda da Türkiye'nin zor duruma düşmesi muhtemeldir. Türki Cumhuriyetlerin Rusya etkisi altında olmaları Çin'i yalnızlığa itebilir.

Çin, tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de serbest piyasa politikasını fırsata çevirerek şirketler üzerinden ortaklık ve satın almalarla birçok şirket ile ortaklık kurmaktadır. Bu vesileyle Çinli vatandaşlarını Türkiye'de Yeni İpek Yolu güzergahında ev, işyeri, ofis satın almaya teşvik etmektedir. Çin'in en dikkat çekici yatırımı Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne ortak olma gayretidir. Türkiye bu tür küçük adımları hesap ederek ekonomik rahatlama için vatandaşlık şartlarını hafifletmesini tekrar gözden geçirmelidir.

Güney Asya Müslümanlarının güçleri nüfusları ile orantılı değildir. Başka bir ifadeyle Güney Asya'da Müslüman nüfus, İslam dünyası açısından kayda değer bir nüfuz getirmemektedir.  Buna yol açan ise Müslümanların bir kısmının yönetim dışına itilmiş olması, devletleşen Müslümanların ise ittifak etmeye cesaret bulmamalarıdır.

Çin ve Hindistan arasındaki çekişme, Müslümanlar lehine görünse de bu çekişmenin somut bir avantaja dönüşmesi ancak Müslümanların Güney Asya'da nüfusları ile orantılı bir nüfuza ulaşmaları ile mümkündür. Bu da ancak bölgedeki Müslüman devletlerin makul bir ittifak yapmaları ile gerçekleşebilecektir. Makul ittifaktan kastımız ise Müslüman ülkelerin, bugünün dünya koşullarında birbirlerinin milli varlığını kabul ederek birbirlerine saygı duymaları, birbirleri aleyhindeki politikaları desteklemekten vazgeçmeleri ve güçlerini her biri kendi kalarak buluşturmalarıdır.  

 

Analizin Tamamına Ulaşmak İçin Tıklayınız