Konuşmasının başında 2017 yılında yapılan referandum sonucunda anayasanın bazı maddelerinin değiştiğini ve bu değişikliğin temelinde hükümet sistemi ile ilgili bazı değişimlerin olduğunu ifade eden KARADAĞ, siyaset ve siyaset felsefesi ile insanları en iyi yönetme şeklinin nasıl gerçekleşebileceği konusunda tarihi süreç içerisindeki siyasi düşünürlerin çabalarına değindikten sonra, Kuvvetler Ayrılığı Teorisi, mevcut Parlamenter Sistem ve hedeflenen Başkanlık (Cumhurbaşkanlığı) Sisteminin sunumunu gerçekleştirdi.
Öncelikle Fransız siyaset bilimcisi Montesquieu'nun fikir babası olduğu Kuvvetler Ayrılığı Teorisi ile konuya başlayan KARADAĞ, bu düşüncenin, bir devleti yönetirken bütün gücün bir elde toplanmasının riskli olduğu ve ayrımının daha güvenli olacağı fikrine dayandığını ifade ederek; “Güçler ne kadar bölüşülürse vatandaşın hak ve özgürlükleri için bir güvence olduğu, bu gücün tek elde toplanmasının potansiyel bir risk olduğu ve iyi bir devlet yönetiminde bu güçlerin ayrılması gerektiği düşünülmüştür. İşte bu nedenle bir devlet sisteminde 3 temel kuvvet mevcuttur. Birincisi, ihtiyaç duyulan kanunları çıkaracak olan ve meclisten oluşan Yasama, bu kanunları icra edecek olan ve Cumhurbaşkanı ile Bakanlar Kurulundan oluşan Yürütme ve yaşanacak sorunların çözümünü sağlayacak olan Yargı'dır.” şeklinde konuştu.
Kuvvetler ayrılığında da yumuşak ve sert şeklinde iki türlü kuvvetler ayrılığı olduğunu söyleyen KARADAĞ, “Yumuşak kuvvetler ayrılığı, parlamenter sistemde mevcuttur. Burada yasama ve yürütme ayrıdır ama biraz da etkileşim ve karışım söz konusudur. Milletvekili ve bakanlar aynı parlamentoda yer almakta, bakanlar milletvekillerinden seçilmektedir. Görevleri ayrı olsa da mecliste bir aradadırlar ve tam bir ayrışma yoktur. Ayrıca bu iki kuvvet de birbirini düşürme yetkisine sahiptir. Sert kuvvetler ayrılığı ise Başkanlık Sisteminde mevcuttur ve yasama ile yürütme arasında tam bir ayrışma söz konusudur. Birbirlerini düşürme ve feshetme yetkisi yoktur. Yasamada yer alan bir kişi yürütmede yer alamaz. Bakanlar milletvekillerinden değil, dışardan atanmaktadır.” ifadelerini kullandı.
Daha sonra parlamenter sisteme değinen KARADAĞ, “Bu sistem en yaygın olan ve İngiltere menşeli olan sistemdir. Orada Kral veya diğer ülkelerde Cumhurbaşkanı vardır ama yetkileri azdır ve asıl yetki başbakandadır. Yeni sisteme karşı çıkanların dayandıkları en büyük argüman parlamenter sistemin en yaygın sistem olmasının yanı sıra, Türkiye'nin de Osmanlı'dan -1876 yılındaki Kanun-i Esasi ile başlayan dönemden- beri bu sistemi kullanıyor olmasıdır. Bu sistemde yürütme çift başlıdır, yetkiler, sınırlı yetkiye sahip olan ve görevi ile ilgili sorumluluğu olmayan Cumhurbaşkanı ve yetkileri daha fazla olan Bakanlar Kurulu arasında paylaşılmaktadır. Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından seçilmektedir. Cumhurbaşkanı herhangi bir parti üyesi değildir. Bu sistemde etkin bir muhalefet durumu söz konusudur. Ancak bu sistemde istikrarsızlığa yol açan koalisyon ve yasama ile yürütmenin iç içe olma durumu söz konusudur. Ayrıca bu sistemde halkın temsiliyeti tam olarak gerçekleşmemektedir. Zira yürütmenin başına seçilen kişiler direkt halk tarafından seçilmemektedir.” diye konuştu.
Son olarak başkanlık sistemine değinen KARADAĞ şunları söyledi; “Başkanlık sisteminde sert kuvvetler ayrılığı söz konusu olup burada yasama ve yürütme tamamen ayrışmaktadır. Ancak Türkiye'de uygulamaya geçirilmesi düşünülen “Türk Usulü” Cumhurbaşkanlığı Sisteminde, kuvvetlerin yine birbirlerini feshetme yetkisi mevcuttur. Ancak burada bir sigorta işlevi gören husus şudur ki diğer kuvveti fesheden taraf aynı zamanda kendisini de feshetmiş sayılacak ve belirlenen gün içerisinde ikisi için de seçim yapılacaktır. Bu sistemde tekli (monist) ve güçlü bir yürütme vardır. Tüm yetkiler tek bir kişide toplanmaktadır. Başkanı seçecek olan direkt halktır. Yani halkın doğrudan temsiliyeti mevcuttur. Başkan adayları, grubu olan partilerce direkt, küçük partilerde ise son genel seçimde oy toplamları % 5'i bulan partilerin ortak adayı yoluyla ve bağımsız olarak da 100.000 seçmenin imzası ile seçilebilmektedir. Bu sistemin olumlu tarafı olan kuvvetler ayrılığında dengeyi sağlayabilmek adına bazı uygulamalar yer almaktadır. Örneğin kanun yapıcı olan meclisin kanunları Cumhurbaşkanı tarafından veto edildiği takdirde meclisin değişiklik yapmadan aynı kanunu gönderebilmesi için üye tam sayısının ¾'ü tarafından karar alınmalıdır. Burada iki tarafın birbirine muhtaç olma durumu söz konusudur. Kanun yapıcı olma hakkı mecliste iken, Cumhurbaşkanı da onaylamadan kanun geçerli olamaz. Sistemde istikrar durumu söz konusudur ama kötü bir yönetim halinde 5 yıl süreyle herhangi bir müdahale ile erken seçim ihtimali söz konusu değildir. Parlamenter sistemde seçimle gelen sadece meclis iken bu sistemde hem meclis hem de Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildiğinden çifte meşruluk sorunu söz konusudur. Yürütme ile ilgili alınacak kararlar Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile gerçekleştirilecektir. Ancak bu, kanunun üstünde olamaz. Meclisin çıkardığı bir kanuna müdahale etme yetkisi söz konusu değildir. Sistemin en önemli dezavantajlarından biri de fiili olarak iki partili bir süreci doğurmasıdır. Küçük partilerin tek başlarına yaşama şansı bulunmamaktadır.”
Seminer soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.