SDAM SEMİNER ETKİNLİĞİ:
“İSLÂM COĞRAFYASINDA YAŞANAN SON GELİŞMELER VE TÜRKİYE”
Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM), 12 Kasım 2016 tarihinde İstanbul Fatih'teki genel merkezinin seminer salonunda, “İslâm Dünyasında Yaşanan Son Gelişmeler ve Türkiye” konulu seminer etkinliği düzenledi. Seminere Doğruhaber Gazetesi Yazarı Mehmet YAVUZ konuşmacı olarak katıldı.
Batı'nın İslâm Dünyasına Yönelik Saldırılarının Arka Planında Üç Temel Saik Bulunmaktadır
Batı'nın İslâm dünyasına yönelik gerçekleştirmekte olduğu saldırıların arka planında tarihsel olarak üç temel saik bulunduğunu ifade ederek sözlerine başlayan Yavuz, “Emperyalist karakterdeki Batı, İslâm dünyasını dinî, iktisadî ve siyasî nedenlerle kontrol altında tutmaya çabalamaktadır. Dinî olarak İslâm'ın fıtrat medeniyetini tahrip etmeye, iktisadî olarak kapitalist sistemin ihtiyaç duyduğu petrol eksenli hammadde ihtiyacını elde etmeye, siyasi olarak ise siyonizmin bekasını tesis etmeye yönelmiş bulunmaktadır. Batı'nın söz konusu emelleriyle bağlantılı girişimlerini oldukça geriye götürmek mümkündür. Ancak yakın tarih bağlamında kritik bir nokta belirleyecek olursak 1916-1917 yıllarına odaklanmak gerekir. 1916 yılı, Sykes Picot Antlaşması'nın yapıldığı tarihtir. 1917 yılı ise, Kudüs'ün İngilizler tarafından ele geçirilmesi ile Balfour Deklerasyonu imzalanarak siyonist İsrail'in temellerinin atıldığı tarihtir. Bu tarihlerde Batı, İslâm coğrafyasını bölecek ulus-devletçikler kurdurmuş, Yahudileri kendisinden uzak tutmuş ve İslam coğrafyasında siyonist rejimi “ileri bir karakol” olarak konumlandırarak daimî bir sorun alanı oluşturmuştur” dedi.
Kültürel ve Fizikî İşgal Maksadıyla İslâm Coğrafyasının “Gen Haritası”nı Çıkardılar
Yavuz, Osmanlı'nın “Batılılaşma” süreciyle birlikte fiziki ve kültürel işgale hazır hale getirildiğine dikkat çekerek, “Osmanlı'ya nüfuz etmek için, ‘gen haritaları' çıkardılar ve bu haritalardan hareketle etnik ve mezhepsel farklılıkları ön plana çıkararak ittihat/ittifak fikrini hedef aldılar. Zira Batı, İslâm dünyasındaki potansiyelin açığa çıkmasıyla kendi projelerini sekteye uğratacak bir sinerjinin meydana geleceğini biliyordu. Bu nedenle II. Mahmut'un tahta çıkışından (1808) başlayıp Tanzimat Fermanı (1839), Islahat Fermanı (1856), Birinci Meşrutiyet (1876), İkinci Meşrutiyet (1908) ve Cumhuriyet'in ilanı (1923) gibi safhalardan geçen Batılılaşma serüveni, ittihat/ittifak zeminini tahrip etti. Esasen bu durum, ‘kültürel işgal' olarak adlandırılabilecek bir süreçti” ifadelerini kullandı.
Müslümanlar “Acziyet ve İçtihat Donukluğu” İçerisinde Bulunmaktaydı
Batı tarafından kültürel olarak işgal edilme girişimleri karşısında Müslümanların iki temel problemden ötürü yetersiz kaldıklarını dile getiren Yavuz, “Bunlar, acziyet ve içtihat donukluğu olarak ifade edilebilir. Batı'da esen rüzgârlardan ötürü dolaşıma sokulan ‘hürriyet, müsavat, adalet' gibi şatafatlı kavramların arka planında bulunan emelleri sezmede acziyete düşüldü. Diğer yandan siyasal olarak saltanat ve meşruiyet arasında sıkışıldı. Medeniyet kodlarımızdan hareketle yeni bir siyasi model geliştirilemedi. Said Nursi ve Mehmet Akif gibi isimler bazı girişimlerde bulunsa da, geniş çaplı olarak içtihat donukluğu aşılamadı” diye konuştu.
İslâm Kategorize Edilerek Muamelata İndirgendi
Yavuz, söz konusu dönemde kategorize edilmek suretiyle İslâm'ın siyaset, iktisat, emniyet ve adalet gibi veçhelerinin bir tarafa bırakıldığını ve sadece fıkıh, muamelat gibi hususların merkeze alındığını ifade etti. Yavuz, “Müslümanlar siyaseten büyük bir boşluğa düşerek sahipsiz kaldı. İslâm coğrafyasında zalim yönetimler meşru görülmeye başlandı. Kültürel işgalin önemli bir safhası olan bu duruma karşı ciddi tedbirler de geliştirilemedi. Mısır'da teşekkül eden Müslüman Kardeşler gibi ihya hareketleri bu duruma var gücüyle karşı koymaya çalıştı. Ancak bu hareketler içeriden ve dışarıdan kuşatmaya alınarak etkisiz hale getirilmeye çalışıldı. Günümüzde kirli mahfiller hâlâ bu çabaları akamete uğratmanın gayreti içerisindeler” diyerek sözlerini sürdürdü.
İslâm Dünyasında “Birlik Fikriyatı” Hedef Alınmaktadır
İslâm coğrafyasının kadim merkezlerinin Batılılar tarafından dizayn edilmesine Müslümanların birlik içerisinde bulunmamalarının yol açtığını söyleyen Yavuz, “Musul ve Şam gibi kadim topraklarımız nasıl oluyor da Batılılar tarafından dizayn edilebiliyor? Bu durum aslında insanın kendi evinin odalarını yabancı birilerine dizayn ettirmesinden farklı değildir. Arka planında ise birlik olunmaması bulunmaktadır. Birliği tesis edecek fikriyat ve girişimler ise sert bir şekilde sabote edilmektedir. D-8 Projesi, Şamgen Antlaşması gibi yaklaşımların akabinde yaşananlara bakıldığında bu husus net bir şekilde görülmektedir. D-8 projesinin, 28 Şubat post-modern darbesine sebebiyet veren en önemli hususlardan olduğu bilinmektedir. Türkiye, İran, Suriye ve Irak arasında serbest dolaşımı öngören Şamgen Antlaşması da, Suriye İç Savaşı'nın fitilinin yakılmasının arka planındaki nedenlerden biridir. Hatta birçok açıdan eleştirdiğimiz Kaddafi'nin bile Afrika Birliği Projesi nedeniyle linç ettirildiğini söylemek mümkündür” dedi.
Türkiye Kemalist Rejimi Aşma Eğilimine Girdi
Yavuz, Türkiye'nin yaklaşık 10 yıldır Kemalist rejimi aşma eğiliminde olduğunu belirterek, “Türkiye, artık 1923 yılının yaklaşımlarıyla 2016'ya bakılamayacağını ifade etmeye başladı. Bu laiklik ve Türkçülük temelleri üzerine kurulan Batıcı Kemalist sistemin açık bir şekilde reddiyesi anlamına gelmektedir. Emperyalizmin şimşeklerini üzerine çekmesinin temel sebeplerinden biri de budur. 28 Şubat süreci, 6-8 Ekim olayları, 27 Aralık 2014 Cizre olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi hadiseler bu zaviyeden okumaya tabi tutulmalıdır. Esasen söz konusu olaylar birbirlerinin devamı mahiyetindedir. 6-8 Ekim olaylarında arzu edilen gerçekleştirilebilseydi 15 Temmuz'a gerek bile kalmayabilirdi” ifadelerini kullandı.
Suriye ve Irak'taki Fitne İttifak ile Aşılabilir
İslâm dünyasında yaşanan son gelişmelerin 1916 yılında imzalanan Sykes Picot Antlaşması ile bağlantılı olduğunu ifade eden Yavuz, “Sykes Picot ile İslâm coğrafyasına etnik ve mezhepsel anlamda fitne tohumları ekildi. Bugün Suriye ve Irak'ta yaşadıklarımız bu tohumların deyim yerindeyse acı meyveleridir. Bu gerçekliği göz önünde bulundurarak etnik ve mezhepsel çatışmanın yayılmasının önüne geçilmelidir. Söz konusu kriz durumunu Türkiye ve İran gibi İslâm coğrafyasının iki önemli ülkesi ittifak ederek aşabilir” diye konuştu.
Batı'nın İçerisinde Bulunduğu Kriz Durumu İyi Değerlendirilmelidir
Batı'nın son dönemdeki gelişmelerle ciddi bir kriz durumuna girdiğine dikkat çeken Yavuz, “İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılması anlamına gelen 'Brexit' süreci ve 2016 ABD seçimlerinde Trump'ın seçilmesi göz önünde bulundurulduğunda, Batı sisteminin çatırdadığını söylemek mümkündür. Söz konusu iki ülkede de halkın türlü manipülasyonlara rağmen sistemin arzu ettiği doğrultuda karar vermediğini söyleyebiliriz. Böylelikle Batı'da II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan sosyalist bloktan sonra liberal blok da çöküş aşamasına girmiştir. Bu durum İslâm dünyası açısından iyi değerlendirilerek fırsata çevrilmelidir” diyerek konuşmasını sona erdirdi.