SDAM SEMİNER ETKİNLİĞİ:
“21. YÜZYILDA İSLÂM HUKUKU”
Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM), 24 Aralık 2016 tarihinde İstanbul Fatih'teki genel merkezinin seminer salonunda, Prof. Dr. Faruk BEŞER'in konuşmacı olarak katıldığı, “21. Yüzyılda İslam Hukuku” konulu seminer etkinliği düzenledi.
İslâm Hukuku ve Fıkıh Aynı Mefhumlar Değildir
İslâm hukuku ve fıkıh kavramlarının aynı şeyler olmadığını belirterek konuşmasına başlayan Beşer, İslâm hukuku kavramının modernleşme süreciyle birlikte yaygınlaşmaya başladığına dikkat çekerek, “Fıkıh, esasen İslâm toplumunun ve bu toplumu meydana getiren fertlerin -kalbî hâlleri de dâhil olmak üzere- bütün davranışlarının meşruiyetini belirleyen bir alandır. Ebu Hanife'nin ifadesiyle, ‘insanın lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesi' demektir. Dolayısıyla fıkıh kavramı, bidayetinde oldukça kapsamlı bir muhtevaya sahipken daha sonra tedrici olarak -semantik kayma olarak da ifade edilebilecek- bir anlam daralmasına uğramıştır. İnsanın lehine ve aleyhine olan şeylerin ‘akide' boyutu kelâma; ‘kalp' boyutu tasavvufa; ‘amel' boyutu ise günümüzde anlaşıldığı hâliyle fıkıh alanına bırakılmıştır. 20. yüzyıla gelindiğinde ise, örneğin Türkiye'de cumhuriyetin oluşturmak istediği yeni din anlayışı çerçevesinde ‘ilmihal bilgileri'ne indirgenmiştir. Diğer yandan İslâm dünyasındaki modernleşmenin etkisiyle akademik sahada ‘İslâm Hukuku' diye yeni bir kavram türetilmiştir. İslâm hukuku, çoğu zaman fıkıh ile aynı şeymiş gibi algılanmıştır. Hâlbuki hukuk sadece insanın insanla olan münasebetlerinin zahiri yönlerine taalluk eden ve ihtiyaçlardan ötürü oluşturulmak zorunda kalınan bir sahadır. Fıkıh ise, hukuku da içeren fakat sadece hukuktan müteşekkil olmayan bir alandır” şeklinde konuştu.
21. Yüzyılda İslâm Dünyası Fıkıh Usûlünü İdrak Etmelidir
Beşer, fıkıh usûlünün İslâm tarihinde diğer bütün ilim dallarını anlamanın bir vasıtası olduğunu belirterek, “Günümüzde ilahiyat fakültelerinde fıkıh anabilim dalında okutulan bir ders olarak bilinen fıkıh usûlü, esasen bir çatı ilim dalı olarak fonksiyon icra etmesi gereken bir alandır. Batılıların epistemoloji (bilgi felsefesi) ya da hermeneutik (anlam bilim) dedikleri alanlara tekabül ettiği söylenebilir. Bu nedenle diğer İslâm ilimlerini doğru anlayıp değerlendirebilmek için fıkıh usûlünün iyi bilinmesi gerekmektedir. Bilinmediği takdirde, tasavvufunuz ‘Bâtınîlik'; felsefeniz ‘akılcılık' halini almaya başlar. Hadis, fıkıh, kelâm gibi ilim dalları için de bu durum geçerlidir. Fıkıh usûlü hususunun ne denli önem arz ettiğini İslâm tarihinde ‘usûl'ün sadece fıkıhla beraber kullanılmış olmasından çıkarabiliriz. Hadis veya tefsir usûlü gibi alanlar yakın dönemde ortaya çıkmıştır. Bilhassa fıkhın anlam daralmasına uğraması ve yeni uzmanlık dallarının belirmesiyle meydana gelmişlerdir. Dolayısıyla 21. yüzyılda İslâm dünyasının yeniden başlangıca dönmesi ve fıkıh usulünü iyi idrak etmesi gerekmektedir” dedi.
Beşer'in, kâmil bir İslâm toplumu teşekkül etmeden İslâm hukukunun uygulanmasının zulüm olacağını vurguladığı seminer, soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.